Uzunca bir süredir yazı yazma konusunda isteksizim..
Yazan ile okuyan arasındaki o sarsılmaz bağın, yaşadığımız şehirde kopma noktasına geldiğini ve eleştiri sınırlarının “tarafgirlik” çerçevesinde her geçen gün giderek artmaya başladığı bir kentte yazı yazmanın zorluklarını eminim ki benim gibi birçok yazma heveslisi hemşerimde fark ediyor ve yerel gazetelerin kapısından bile geçmiyorlar….
Toplumun hükümet konağına yüzünü çevirmiş bir kesiminde maalesef üretememekten kaynaklanan ve özellikle şehri yönetenlere ve siyasilere karşı sürekli “neden eleştirmiyorsunuz, gerçekleri yazmıyorsunuz, sizde,mi maaşa bağlanmışsınız” psikolojisi hakim..
Her sohbet “Bingöl’e hiçbir şey yapılmıyor” diye toplumsal bir olguyla başlamasına rağmen “kişisel talep ve isteklerle” son buluyor..
Dedim ya uzunca bir süredir bu nedenlerden dolayı yazı yazmak içimden gelmiyordu ama dün birazda içimi burkan bir konuşmaya kulak misafiri olduktan sonra birilerinin yağcılık olarak algılamasına inat bir şeyler yazmak istedim..
Konuşma minvali “Güya Bingöl koskoca Kalkınma Bakanına sahip olmasına rağmen hiçbir adım ileriye gidememiş” üzerine kuruluydu..
“Koskoca Devlet Bakanı” sözü içini doldurmaktan yoksun insanlar için söylenirken bir şey ifade etmese de ülke ve bölge gerçeğini birazcık olsun göz önüne getirenler veya en azından benim açımdan büyük bir önem taşıyor..
Bugün İnönü mahallesindeki adliye lojmanlarının bulunduğu yerdeki top sahasında kan ter içinde top oynayan,iki katlı deprem konutunun arka tarafını bugünkü AVM lere taş çıkartan bir intizamla dizen Gılbeli Hacı Mehmet Çintayın dükkanında beyaz tozlu lokum leblebi tozu alan okul dönüşünde ellerinde kemik yokmuşçasına avuçlarını tersten dirseğine değdiren güleç yüzlü Murat Yakut,un geçirdiği sara nöbeti sonrası nasıl kaskatı kesildiğine veya ,her celp döneminde 20,li yaşlardaki gençlerin evlerinin hemen yanı başındaki askerlik subesinin önüne kurulan küçük bir masanın önünde saatlerce sıra beklemesine şahitlik eden “Koskoca Devlet Bakanı” nın kendi içlerinden biri olduğunu ve bu şehre en az kendileri kadar sahip çıkacağını anlamayanlar için,
12 Eylül askeri darbesinin her alana getirdiği baskıcı uygulamalar ve olağan üstü halin yaşandığı “sürgün yeri” olarak tabir edilen bir şehrin lisesindeki bir avuç kararlı gencin bütün imkansızlıklarına rağmen çay ocaklarını kütüphaneye çevirerek sisteme inat 1983 yılında büyük bir çoğunlukla üniversiteyi kazanmalarıyla “Koskoca Devlet Bakanı” olmanın uzun ince ve bir o kadarda meşakkatli yoluna giren Sn. Cevdet YILMAZ,ın 1983, te 302 mercedes otobüsle kayıt yaptırmaya Ankara ya giderken yaşadığı heyecanın aradan 26 yıl geçtikten sonra bu ülkeyi yöneten kadrolardan biri olarak döndüğü şehre üniversite kurulmasıyla aynı heyecan olduğunu bilmeyenler için yazmaya devam edeceğim..
Binlerce yıldır dünyanın en verimli arazilerine sahip olduğu ve yanlarından büyük akarsuların nehirlerin geçmesine rağmen kuraklıktan çöle dönüşen bir coğrafyada Bingöl, ün il olduğu 4 ocak 1936 tarihinde başlamasına rağmen 76 yıldır bitirilemeyen ve adı GAP olan bir masalı öğrenci evlerinde arkadaşlarıyla yaptığı şiir okuma günlerinden kalan bir alışkanlıkla Aşık Veysel,in “Benim sadık yârim kara topraktır” dizelerinden aldığı ilhamla hayata geçiren ve geçtiğimiz ay Silvan Barajının temelini atarak bölgenin kaderini değiştiren “koskoca Devlet Bakanı”mız Dr.Cevdet YILMAZ,ı Bingöl’ün gündelik ve kısır politikalarına alet etmek isteyenler, Bingöl’e ne yapılmış diye fısıltı yollu konuşanlara naçizane tavsiyem öncelikle oturdukları kahve kürsülerinden kalkarak bir şehir turu yapmaları ve devam eden projeleri hiç başlamamış gibi anlatacaklarına birkaç yıl içinde Bingöl’ün çehresinin nasıl değişeceğine bugünden şahitlik etmeleridir…….